Eğer Kur’an, Kutsal Kitap’ın tahrif edildiğini doğrulamıyorsa, o zaman bu suçlamayı kim ve neden başlattı? Aslında çoğu Müslüman:
1. Bu suçlamanın hikâyesini bilmez.
2. Bu suçlamanın teolojik ve tarihsel içerimlerini hiç düşünmemiştir.
Ibn Hazm was the first Muslim to posit the Doctrine of Biblical Corruption in the 11th century AD. Thus, for the first four centuries of Islamic history this doctrine did not exist. This is in keeping with a literal grammatical reading of the Quran which claims to be “a confirmation of what was before it and a detailed explanation of the [former] Scripture” (Yunus 10: 37)
Bununla birlikte İbn Hazm, Kur’an’ın bildirdiği standartı karşılamadığını fark etti:
“Ibn-Hazm saw the contradictions between the Qur’an and the Gospels. One obvious example being the Qur’anic text `They slew him not and they crucified him not’ Surah 4:156. `Since the Qur’an must be true,’ Ibn- Hazm argued, `it must be the conflicting Gospel texts that are false. But Muhammad tells us to respect the Gospel. Therefore, the present text must have been falsified by the Christians.’ His argument was not based on historical facts, but purely on his own reasoning and on his wish to safeguard the truth of the Qur’an.
İbn Hazm’ın tartışması, onu bu suçlamayı sürdürmekten alıkoyabilecek hiçbir şeyin olmaması üzerine kuruluydu; görünüşe göre karşı tarafa saldırmanın en kolay yolu buydu. “Eğer onların kitaplarının yalan söylediğini kanıtlarsak onlardan edindikleri iddiaları kaybederler.” (İbn Hazm, Kitâbü’l-fasl fi’l-milel ve’l-ehvâ’ ve’ni-nihal)
Bu onu şu şüpheli ifadeye götürdü: “Hıristiyanlar Allah’ın onlara karşı kanıt olarak dokunmadığı birkaç iz dışında vahiy olunmuş İncil’i kaybettiler.”
Ondan sonra gelen yazarlar da aynı mantığı yürüttü, hatta onu genişlettiler ve süslediler. O zamandan beri de bu iddia Müslüman apolojetiğinin değişmeyen içeriği haline geldi.
Tanrı, kendi sözünü tahriften koruyamayacak durumda olsaydı ya da bunu yapmayı istemeseydi o zaman O, Tanrı değildir. Eğer kendi sözünü tahriften koruyamadıysa o zaman O, Her Şeye Gücü Yeten değildir ve bu nedenle Tanrı da değildir. Eğer Tanrı kendi sözünü tahriften korumayı istemediyse o zaman O’nun Gerçeklik ve Değişmezlik özelliklerine gölge düşer ve O, Tanrı değildir.
Bu doktrinin tarihi içerimleri çok büyüktür. Kutsal Kitap, antik çağın açık farkla en iyi kanıtlanmış kitabıdır. El yazması kanıtları başka antik yazılardan çok daha güçlüdür.
Müslümanların Kutsal Kitap’ın metninde değişiklik yapıldığına ilişkin iddiası, ilk Müslümanların yazılarında fazla destek bulmaz. Aksine ilk Müslüman polemikçilerin çoğunluğunun (hepsi değilse bile) önceki kutsal yazıların metninin, en azından İbrani Kutsal Kitabı’nın, bozulmadan kaldığına inandıkları açıktır.
Geçmişte İbn Hazm gibi bazı Müslümanların (ve bugün birçoğunun) Kutsal Yazılar’ın bozulduğunu iddia etmelerinin açık nedeni, Kutsal Kitap’ın mesajının Kur’an’ın iddialarının düpedüz tersi olmasıdır. Başka bir deyişle, Kutsal Kitap ve Kur’an, ikisinin birden doğru olamayacağını gösteren kilit, temel konularda birbiriyle çelişir. İkisi de yanlış olabilir ama ikisi de aynı Tanrı’dan olamaz. Dolayısıyla Müslümanlar için ikilem oldukça açıktır çünkü Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın korunmuş Sözü olduğunu kabul etmek, hem Kur’an’ı hem de Muhammed’i reddetmek anlamına gelir. Ancak Kutsal Kitap’a saldırmak Kur’an’ı ve önceki kutsal yazıların yetkinliğini, geçerliliğini ve gerçekliğini teyit eden en eski Müslüman kaynakları itibarsızlaştırmaktır.
İbn Hazm’ın Kutsal Kitap’taki tahrife ilişkin suçlaması hiçbir anlam ifade etmez. Dürüst Müslümanlar tarafından reddedilmesi gerekir. Bu iddianın nedeni şu hassas soruyu cevaplama çabasıydı: Kur’an ve Kutsal Kitap’ın en önemli doktrinlerde fikir ayrılığına düşmelerinin gerçek nedeni nedir?