İsa Mesih, bulunduğu her yerde “kutsanmıştır”: Doğumundan itibaren müjdeyi beraberinde taşıdı ve “Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı” (Meryem 19:31). O, bulunduğu her yerde yaşamının her ânında ve her konumda bir kutsama/bereket olarak kaldı. Tanrı başka hiçbir peygambere yaşamının bütün anlarında böyle bir kutsama bahşetmedi.
Bu nedenle İsa Mesih’in izinden gitmeniz gerekir çünkü O, bulunduğu her yerde kutsanmış olduğu için, sizi bolca kutsayacak/bereketlendirecektir.
“İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs’le güçlendirdik…” (Bakara 2:253)
Şeytana Karşı Zafer
İsa Mesih nazik, alçakgönüllü ve bağışlayıcıydı. Düşük seviyeli, günahkâr ve hatta kendisine zulmeden insanları etrafına toplamaktan utanmaz veya rahatsızlık duymazdı. Kendisini ölüme götüren insanlar için dua etti. Kısaca O’nu bize duyduğu sevgiden ayırabilecek hiçbir şey yoktu. Toplum dışına itilmiş, “kirli” olarak görülen insanlarla arkadaşlık etti.
Dahası İncil, Allah’ın kim olduğunu bilmek istiyorsanız İsa Mesih’in yaşamı üzerine çalışmanızı da söyler.
Bu noktada Şeytan yenilmişti ve Allah’ın elinden almaya çalıştığı krallığı kaybettiğini biliyordu. O’nu ne kadar baştan çıkarmaya çalışırsa çalışsın İsa’yı yenemedi.
Tevrat’ta, özellikle de Mısır’dan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım ve Yasa’nın Tekrarı kitaplarında Allah’ın kurban için koştuğu şartları bulacaksınız. İsa’dan önceki zamanda Tanrı İsrail’e, halka, bir bedel veya bir kefaret olarak hayvan kurban etmelerini buyurdu. Bu da bir hayvanın ölümünün, günahın bir sonucu olarak bizim ölümümüzün yerine geçeceği anlamına geliyordu. (Romalılar 6:23)
Allah bizden kutsal olmamızı ister ve O’nun buyrukları da kutsallığı gerektirir. Allah bizi buna mecbur ettiği için değil, O bu kadar üstün olduğu için. Nihayetinde O, bizim yaratıcımızdır. (1. Petrus 1:15-16)
İsa, bu noktada devreye girer. İbraniler 9:12-15 bize şöyle söyler: “Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi. Tekelerle boğaların kanı ve serpilen düve külü murdar olanları kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor. Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir! Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için Mesih yeni antlaşmanın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü.”
Romalılar 8:3-4’te aynı şekilde: “İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”
İsa Mesih’in ölümü olmadan, Allah’ın Yasası’nın hâlâ yerine getirilmesi gerekecekti… bizim tarafımızdan!
Bu olay aynı zamanda Tevrat’ta geçen bir kehanetti:
Mezmur 55:12-14: “Beni aşağılayan bir düşman olsaydı, katlanabilirdim; bana küstahlık eden bir hasım olsaydı, gizlenebilirdim. Ama sensin, bana denk, yoldaşım, yakın arkadaşım. Birlikte tatlı tatlı yarenlik eder, toplulukla Tanrı’nın evine giderdik.”
Tevrat’ta, Yeşaya kitabında 53:7 şöyle der: “O baskı görüp eziyet çektiyse de ağzını açmadı. Kesime götürülen kuzu gibi, kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi açmadı ağzını.”
Bu, İsa Mesih’le ilgili bir kehanettir. “O”, O’nu kasteder. Ve kehanet ne söylediyse aynısı İsa Mesih’in başına gelmiştir.
Fakat İsa Mesih, bu dünyaya geldiği ve öldüğü zaman, hepimizin başına gelmesi beklenen ölümün acısını yaşadı. O’nun ölümüyle bizim kurtuluşumuz ve sonsuz yaşam mümkün oldu. Yaratılıştan ilahi bir niteliğe sahip ve Allah’la bir olan, günahsız bir hayat yaşayan ve ölen ve bizim günahlarımızı taşıyan İsa Mesih, bizi günahtan, ölümden ve cehennemden kurtarmak için fidyemizi ödedi. Merriam Webster Dictionary’ye göre fidye, “birisinin ya da bir şeyin esaretten azat edilmesi için ödenen veya talep edilen ödeme”dir.
Günah özünde Allah’a başkaldırıdır. Günahlarımız bizi yaşamın yaratıcısı ve sürdürücüsü olan Allah’tan ayırır. Yaşam, Allah’tadır, öyleyse, günah işlediğimizde ve O’ndan ayrıldığımızda, gerçek yaşamdan da ayrı düşmüş oluruz. Bunun sonucunda da ölümü yaşarız. Örneğin, Adem ve Havva, Cennet Bahçesi’nde günah işlediklerinde fiziksel ve ruhsal anlamda Allah’tan ayrıldılar. Ellen G. White, bu düşüşü şöyle tanımlar: “Adem ve Havva Cennet’ten kovuldular ve bir melek, alevler içinde bir kılıçla hayat ağacına giden yolda nöbet tuttu; sadakatsiz, itaatsiz çift ona ulaşamasın ve böylece kuralların çiğnenmesi ebediyet kazanmasın diye. Buraya dikkat edin. Rab, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözü yerine getiren, sadık ve dürüst Adem’in içine yerleştirdiği güven duygusunu günahkâr ve itaatsiz Adem’in içine yerleştirmedi… Adem ve Havva’nın gözleri gerçekten de açılmıştı ama neye açılmıştı? Kendi ayıplarını ve perişanlıklarını görmeye, korunması altında oldukları nurdan oluşan giysilerin artık koruyucu olarak onları çevrelemediğini fark etmeye açılmıştı. Gözleri çıplaklığın kuralları ihlal etmenin meyvesi/sonucu olduğunu görmeye açılmıştı… Bugün Şeytan’ın, başkalarını Tanrı’nın buyruklarını umursamamaya ikna etmek için kendisini alet olarak kullanmasına izin veren herkes, Tanrı’nın laneti altındadır. Güvenliğimiz, “Rab böyle diyor” ifadesine bütün kalbimizle inanmamızda yatar. Bu, hakikatin beyanıdır. Hangi dürtüyle olursa olsun hakikatten uzaklaştırılanlar, varsayılan bilgelikleri ve üstünlükleri ve kendi seçtikleri bir yoldaki girişimleri ne kadar büyük olursa olsun, sahte bir liderin peşinden gidiyor demektir ve onun tarafından yanlış yollara yönlendirilecektir.” (Christ Triumphant, s. 26)
Allah, O’ndan ayrılmamızı planlamadı veya istemedi.
“Günahsız çiftin kötülüğün zerresini dahi bilmesi, Tanrı’nın isteği değildi. Onlara iyiliği serbestçe vermiş, kötülüğü saklamıştı. Ancak O’nun buyruğunun aksine yasak ağaçtan yediler ve artık yaşamlarının her günü ondan yemeye devam edecekler – kötülüğün bilgisine sahip olacaklardı. O zamandan beri soy, Şeytan’ın ayartmalarına maruz kalacaktı. Öncesinde kendilerine emredilen mutlu çalışmanın yerine paylarına düşen kaygı ve didinme olacaktı. Hayal kırınlığına, kedere ve acıya ve son olarak da ölüme maruz kalacaklardı.” (Patriarchs & Prophets, 58-59)
Bu noktada günahlarımızın sonucu olduğu bahsedilen “ölüm”ün ne anlama geldiğini anlamak önemlidir. Günah ille de hemen fiziksel ölümle sonuçlanmaz. Burada sözü edilen daha ziyade Allah’ın buyruğuna uymayan Adem’le Havva’nın deneyimlediğine benzeyen, ruhsal bir ölümdür. İsa Mesih tarafından kurtarıldığımızda nihai ruhsal ölümden kurtarılır ve ruhsal hayata getiriliriz.
Bu bilgiye rağmen günahlarımız yine de bir çeşit ruhsal “ölüm”e yol açacaktır. Fidyemizin İsa Mesih tarafından ödenmiş olmasına ve günah yüzünden Allah’tan ruhen ebedi bir ayrılığın ıstırabından korunmamıza rağmen Allah’la bozuk bir ilişkinin doğal sonuçlarından muaf değilizdir. Günah işlediğimizde ruhsal ölümün belirtilerini deneyimleriz. Suçluluk duyabiliriz, kafa karışıklığı yaşayabiliriz, değersiz olduğumuzu ya da Tanrı’yla bağlantımızın kesildiğini hissedebiliriz. Günahımız Allah’la ilişkimizi koparmasa da aramıza bir set çeker. Örneğin, bir karı koca arasındaki ilişkiyi düşünün. Eğer bir eş sadakatsiz ya da bile bile itaatsizse ilişkide gerginlik yaşanır. Birbirlerini sevmeye devam ederler ve ayrılığın acısını yaşamak istemezler ama artık ilişkilerinde bazı sonuçlarla baş etmek zorundadırlar: güvensizlik, üzüntü, suçluluk duygusu ve benzerlerini. İlişki eninde sonunda yeniden canlandırılabilir ama acı önce gelir.
İşte Allah’la bizim aramızdaki ilişki de böyledir.
Dictionary.com’a göre günah, ilahi yasanın ihlal edilmesidir. Sevgi yasası Allah’ın idaresinin temeliydi. Allah, bütün yarattıklarından sevgi hizmeti bekler ve bu sevgi, O’nun karakterine ilişkin kavrayışımızdan gelir. Allah kimseyi O’na inanmaya zorlamaz, bizi O’na boyun eğmeye zorlamaktan zevk almaz, aksine bize o kadar saygı duyar ki, Yaratıcımıza hizmet etmek konusundaki kararımız özgür irademize bırakılır. Başlangıçta böyleydi… Lucifer, Allah’ın bize verdiği bu özgürlüğü suiistimal edinceye kadar.
Bildiğimiz ve algılayabileceğimiz her şey, Allah tarafından yaratıldı. Gezegenleri, göğü ve yeri, yeryüzündeki her şeyi, melekleri, insanları, hayvanları… HER ŞEYİ, O yarattı! Bu güç bir tek Allah’a mahsustur ve sadece bu temel bilgiden yola çıkarak bizim ASLA Allah gibi olamayacağımızı söylemek yeterlidir.
“Bundan sonra gökte yüksek bir sesin şöyle dediğini duydum: ‘Tanrımız’ın kurtarışı, gücü, egemenliği ve Mesihi’nin yetkisi şimdi gerçekleşti. Çünkü kardeşlerimizin suçlayıcısı, onları Tanrımız’ın önünde gece gündüz suçlayan aşağı atıldı. Kardeşlerimiz Kuzu’nun kanıyla ve ettikleri tanıklık bildirisiyle onu yendiler.’” (Vahiy 12:10-11)
Diğerleri arasında bu ayetler bize iblisin, Şeytan’ın yenildiğine dair güvence verir. Soru, onun nasıl yenildiğidir ve cevabı da birçok bileşenden oluşur. Bu konuyu başka bölümlerde ele alacağız. Kısaca Şeytan, İsa’nın çarmıhta ölmesine engel olmak için elinden gelen her şeyi yaptı ama başaramadı. Eğer başarmış olsaydı, o zaman cennete gitmek ya da Allah’ın huzuruna çıkmak konusunda hiçbirimizin en ufak bir şansı olmayacaktı. Hepimiz dünyanın sonu gelinceye kadar Şeytan’ın malı olacaktık ve o zaman da onunla birlikte biz de yok olacaktık.
Bu kavramı en başından anlamak için gelecek bölümlerde günahın ne olduğuna, Büyük Mücadele’nin ne olduğuna ve iblisin nasıl yenildiğine bakacağız.
İsa’nın Mucizeleri
Fakat sonra o insanların görüntülerinin ve kokularının ötesini görebilen, onları altın kadar değerli ve yardım etmek istediği bir kardeş olarak kabul eden bir adam ortaya çıktı. İsa elini uzattı ve cüzamlıya dokundu.
Tek mucizevi cüzam hikâyesi bu değildi. İsa bir defasında ON cüzamlıyı aynı anda iyileştirmişti. Onlara düşen tek iş bir parça inançtı:
“Yeruşalim’e doğru yoluna devam eden İsa, Samiriye ile Celile arasındaki sınır bölgesinden geçiyordu. Köyün birine girerken O’nu cüzamlı on adam karşıladı. Bunlar uzakta durararak, ‘İsa, Efendimiz, halimize acı!’ diye seslendiler.
İsa onları görünce,‘Gidin, kâhinlere görünün,’dedi. Adamlar yolda giderken cüzamdan temizlendiler.
Onlardan biri iyileştiğini görünce yüksek sesle Tanrı’yı yücelterek geri döndü, yüzüstü İsa’nın ayaklarına kapanıp ona teşekkür etti: Bu adam Samiriyeli’ydi.
İsa,‘İyileşenler on kişi değil miydi?’ diye sordu. ‘Öbür dokuzu nerede? Tanrı’yı yüceltmek için bu yabancıdan başka geri dönen olmadı mı?’ Sonra adama, ‘Ayağa kalk, git’ dedi. ‘İmanın seni kurtardı.’"(Luka 17:11-19)
İsa ona, ‘Ben sana, “İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin” demedim mi?’ dedi.
Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: ‘Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.’
Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, ‘Lazar, dışarı çık!’ diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı.
İsa oradakilere, ‘Onu çözün, bırakın gitsin’ dedi.” (Yuhanna 11:34-44)
“Üçüncü gün Celile’nin Kana Köyü’nde bir düğün vardı. İsa’nın annesi de oradaydı. İsa’yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı. Şarap tükenince annesi İsa’ya, ‘Şarapları kalmadı’ dedi. İsa, ‘Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi’ dedi. Annesi hizmet edenlere, ‘Size ne derse onu yapın’ dedi. Yahudiler’in geleneksel temizliği için oraya konmuş, her biri seksenle yüz yirmi litre alan altı taş küp vardı. İsa hizmet edenlere, ‘Küpleri suyla doldurun’ dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular. Sonra hizmet edenlere, ‘Şimdi biraz alıp şölen başkanına götürün’ dedi. Onlar da götürdüler. Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı. Bunun nereden geldiğini bilmiyordu, oysa suyu küpten alan hizmetkârlar biliyorlardı. Şölen başkanı güveyi çağırıp, ‘Herkes önce iyi şarabı, çok içildikten sonra da kötüsünü sunar’ dedi, ‘ama sen iyi şarabı şimdiye dek saklamışsın.’ İsa bu ilk doğaüstü belirtisini Celile’nin Kana Köyü’nde gerçekleştirdi ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de O’na iman ettiler.” (Yuhanna 2:1-11)
“İsa yolda giderken doğuştan kör bir adam gördü. Öğrencileri İsa’ya, ‘Rabbî, kim günah işledi de bu adam kör doğdu? Kendisi mi, yoksa annesi babası mı’ diye sordular. İsa şu yanıtı verdi:‘Ne kendisi, ne de annesi babası günah işledi. Tanrı’nın işleri onun yaşamında görülsün diye kör doğdu. Beni gönderenin işlerini vakit daha gündüzken yapmalıyız. Gece geliyor, o zaman kimse çalışamaz. Dünyada olduğum sürece dünyanın ışığı Ben’im.’Bu sözleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı ve çamuru adamın gözlerine sürdü. Adama,‘Git, Şiloah Havuzu’nda yıkan.’dedi. Şiloah, gönderilmiş anlamına gelir. Adam gidip yıkandı, gözleri açılmış olarak döndü. Komşuları ve onu daha önce dilenirken görenler, ‘Oturup dilenen adam değil mi bu?’ dediler. Kimi, ‘Evet, odur’ dedi, kimi de ‘Hayır, ama ona benziyor’ dedi. Kendisi ise, ‘Ben oyum’ dedi. ‘Öyleyse, gözlerin nasıl açıldı?’ diye sordular. O da şöyle yanıt verdi: ‘İsa adındaki adam çamur yapıp gözlerime sürdü ve bana, “Şiloah’a git, yıkan” dedi. Ben de gidip yıkandım ve gözlerim açıldı.’” (Yuhanna 9:1-11)
“İsa havradan ayrılarak Simun’un evine gitti. Simun’un kaynanası hastaydı, ateşler içindeydi. Onun için İsa’dan yardım istediler. İsa kadının başucunda durup ateşi azarladı, kadının ateşi düştü. Kadın hemen ayağa kalkıp onlara hizmet etmeye başladı.” (Luka 4:38-39)
“İsa kentlerden birindeyken, her yanını cüzam kaplamış bir adamla karşılaştı. Adam İsa’yı görünce yüzüstü yere kapanıp yalvardı: ‘Ya Rab, istersen beni temiz kılabilirsin’ dedi.
“İsa elini uzatıp adama dokundu, ‘İsterim, temiz ol!’ dedi. Adam anında cüzamdan kurtuldu.
İsa ona,bundan kimseye söz etmemesini buyurdu. ‘Git, kâhine görün ve cüzamdan temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa’nın buyurduğu sunuları sun’ dedi..”
“Ne var ki, İsa’yla ilgili haber daha da çok yayıldı. Kalabalık halk toplulukları İsa’yı dinlemek ve hastalıklarından kurtulmak amacıyla akın akın geliyordu.” (Luka 5:12-15)
“O sırada birkaç kişi, yatak üzerinde taşıdıkları felçli bir adamı evden içeri sokup İsa’nın önüne koymaya çalışıyordu. Kalabalıktan ötürü onu içeri sokacak yol bulamayınca dama çıktılar, kiremitleri kaldırıp adamı yatakla birlikte orta yere, İsa’nın önüne indirdiler. İsa onların imanını görünce, ‘Dostum, günahların bağışlandı’ dedi. “Din bilginleriyle Ferisiler, ‘Tanrı’ya küfreden bu adam kim? Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?’ diye düşünmeye başladılar. Akıllarından geçenleri bilen İsa onlara şöyle seslendi: ‘Aklınızdan neden böyle şeyler geçiriyorsunuz? Hangisi daha kolay, “Günahların bağışlandı” demek mi, yoksa “Kalk, yürü” demek mi? Ne var ki, İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye…’ Sonra felçli adama, ‘Sana söylüyorum, kalk, yatağını toplayıp evine git!’ dedi. Adam onların gözü önünde hemen ayağa kalktı, üzerinde yattığı yatağı topladı ve Tanrı’yı yücelterek evine gitti. Herkesi bir şaşkınlık almıştı. Tanrı’yı yüceltiyor, büyük korku içinde, ‘Bugün şaşılacak işler gördük!’ diyorlardı.” (Luka 5:18-26)
Bu ayetlerin hepsinde ortak nokta şudur: İsa, iyileştirme ve günahlarımızı bağışlama gücüne sahiptir. Allah’tan başka kim bu güce sahiptir? Sadece bir kişi, İsa Mesih. Mucizevi şekilde ana rahmine düştüğü andan son nefesine kadar günahsız yaşayan İsa Mesih, besbelli herhangi bir insandan öte bir güce sahipti.
Kur’an’da şöyle yazar:
“Hani, Allah şöyle demişti: ‘Ey Meryem’in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs’le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim: Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden (şiddetten) uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: ‘Açık bir büyüden başka bir şey değil bu.’” (Mâide Suresi 5:110)
İsa Mesih’in can verebilmesi, hayat kurtarabilmesi ve günahları bağışlayabilmesi ne anlama gelir?
İsa’nın hastayı iyileştirdiği başka bir olayda, Simun Petrus’un kayınvalidesi yüksek ateşle yatıyordu ve büyük ihtimalle ruhunu teslim etmek üzereydi. İsa onun başında durdu ve ateşi azarladı. Kadın ânında iyileşmişti (Luka 4:38-39).
İsa, Şabat günü güneş battıktan sonra da çeşitlik hastalıkları olan pek çok insanı iyileştirdi. Her birinin üzerine ellerini koydu, bazılarının içinden cinler çıkıyordu ve İsa onları azarladı. Bu cinler bile “Sen Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin!” diye bağırıyorlardı (Luka 4:40-41 NKJV).