Tanrı’nın sözleri değiştirilebilir, bozulabilir ya da çarpıtılabilir mi? Kur’an’ın bu konuda ne dediğini duyalım:
“Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku [Ey Muhammed]. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O’nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.” (Kehf Suresi 18:27) Burada işaret edilen kitap Kur’an’dır ama söz (O’nun kelimeleri) ile kastedilen göksel kitaplardır ve Kutsal Kitap’ı da kapsar çünkü Tanrı’nın Sözü’dür. Bu nedenle Kutsal Kitap’ın sözlerinin yerine geçecek hiçbir şey yoktur. Beydavi, tefsirinde şöyle der: “O’nun kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, O’ndan başka kimse değiştiremez ya da saptıramaz.”
“Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah’ın kelimelerinde değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş.” (Yûnus Suresi 10:64) Beydavi şöyle der: “O’nun kelimeleri değiştirilemez ve O’nun vaat ettiklerinde değişiklik olmaz.”
“Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah’ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.” (En’âm Suresi 6:34) Aynı şekilde 115. ayette de, “Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O” denir. Beydavi’nin son ayetle ilgili yorumunda Kutsal Kitap’ın saptırıldığından bahsedilir ama burada kastedilen genel olarak Müslümanların söylediği saptırma değildir. Bu konuyu daha sonra ele alacağız.
Muhammed’in zamanında bu doğru olmadığına göre, Kutsal Kitap’ın günümüzdeki metinlerinin saptırıldığını iddia eden her kimse, hatalı bir suçlamayla ortaya çıkıyordur ve Kur’an’da, O’nun bilgisi olmadan doğrunun hükmünü yitirmeyeceğine şahitlik eden apaçık ayetlere ters düşer çünkü Kur’an’ın en önemli geliş amaçlarından biri de Kutsal Kitap’ı onaylaması ve korumasıdır. Kutsal Kitap’ın gerçek olduğuna ve Tanrı tarafından vahyedildiğine ve insanlara yol gösterdiğine şahitlik eden Kur’an, sonra nasıl olur da dönüp onun değiştirildiğini ve güvenilirliğini yitirdiğini iddia edebilir çünkü eğer bu doğruysa Kur’an kendisiyle çelişiyor demektir.
Mişkatu’l Mesabih’te Ömer’in şöyle dediği belirtilir: “Allah, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderdi ve ona kitabı indirdi. Tanrı’nın indirdikleri arasında recm ayeti de vardı. Allah’ın Elçisi recm etti, onun arkasından biz de recm ettik. Kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, delil, hamilelik veya itiraf yoluyla kanıtlandığı takdirde recm Allah’ın kitabında sabit bir haktır.” Kitabu’l Hudud’un (Sınırlar Kitabı) ilk paragrafından itibaren bu konuda fikir birliği vardır ama Zeyd bin Sabit, Kur’an ayetlerini yazarken Ömer’in Kur’an’a ilave yaptığı söylenmesin diye bu ayeti iptal etmiştir. Bunlar tehlikeli sözlerdir; eğer Ömer anlattığı şeyi tasdik ettiyse Kur’an’da, Mâide Suresi 5:45’te bahsedildiği gibi konuşmanın yerinden saptırılması Kur’an’la ilgili bir olgudur, Tevrat’la değil.
Böyle olunca Kur’an’a inanmak ve Kutsal Kitap’ın doğru olduğunu ve “Tanrı’nın sözlerinin ikamesi olmadığını” iddia etmek imkânsızdır.