“İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır. Atalarımız bununla Tanrı’nın beğenisini kazandılar. Evrenin Tanrı’nın buyruğuyla yaratıldığını, böylece görülenlerin görünmeyenlerden oluştuğunu iman sayesinde anlıyoruz.” (İbraniler 11:1-3)
“Ne mutlu ruhta yoksul olanlara, çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
Ne mutlu yaslı olanlara, çünkü onlar teselli edilecekler.
Ne mutlu yumuşak huylu olanlara, çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara, çünkü onlar doyurulacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara, çünkü onlar merhamet bulacaklar.
Ne mutlu yüreği temiz olanlara, çünkü onlar Tanrı’yı görecekler.
Ne mutlu barışı sağlayanlara, çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere, çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size!”
Her iyi dürtü ya da istek Tanrı’nın armağanıdır; iman Tanrı’dan tek başına hakiki büyümeyi ve verimliliği üretebilen yaşamı alır.
İman çalışması son derece yalın hale getirilmelidir. Tanrı’nın her vaadinin koşulları vardır. O’nun iradesini yerine getirmeye istekli olduğumuzda O’nun bütün kuvveti bizimdir. Vaat ettiği armağan her ne ise, vaadin kendisinin içindedir. “Tohum Tanrı’nın sözüdür.” (Luka 8:11) Meşenin palamudun içinde olduğu ne kadar kesinse, Tanrı’nın armağanının da O’nun vaadinin içinde olduğu o kadar kesindir. Vaadi aldığımızda armağana da sahibizdir.
Tanrı’nın armağanlarını almamızı sağlayan imanın kendisi bir armağandır, bir ölçüye kadar her insana verilir. Tanrı’nın sözünü sahiplenmeye yönelik çalıştırıldığında büyür. İmanı kuvvetlendirmek için onu sık sık sözle temas ettirmemiz gerekir.
Hayatın küçük meselelerinde de büyük olaylarda olduğu kadar imana ihtiyaç duyulur. Gündelik uğraşlarımızın ve meşguliyetlerimizin hepsinde Tanrı’nın destekleyici kuvveti, daimi bir güven yoluyla bizim için gerçek olur.
.